'Muharrem Matemi, Hepimizin Matemi'

SALİHA SULTAN - Tasavvuf müziği sanatçısı Mehmet Kemiksiz, İslam tarihinin en acıklı tablolarından birisi olan Kerbela olayına ilişkin, "Ümmetin arasında çıkmış olan bir fitnenin neticesidir bu maalesef. O dönemden itibaren Muharrem ayı bizde, yeni yıl tebriği gibi değil, daha çok hüzün içeren bir şekilde anılmaya başlanmıştır" dedi.

Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi'nde "Matem-i Muharrem" etkinliğine katılan Kemiksiz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Muharrem ayının Hz. Adem'den bu yana hürmet dolu bir zaman aralığını ifade ettiğini belirterek, "Çünkü Hz. Adem'in tövbesine işaret eden aydır Muharrem. Oradan başlamak üzere muhterem bir ay olarak kabul edilir" dedi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in henüz İslam şeraitinde oruç farz olmadan önce Muharrem ayında oruç tuttuğunu, ayrıca tutmayı tavsiye ettiğini kaydeden Kemiksiz, "Bütün peygamberlerle ilgili, Muharrem ayına denk gelen pek çok olay var, mesela Hz. Yunus'un balığın karnından kurtuluşu gibi. Ama biz, Muharrem ayını yeni yıl tebrikleşmesi gibi kutlayamamışız maalesef. Sebebi de 10 Muharrem'de, Kerbela hadisesi vukua geliyor ve burada Efendimizin çok yakın arkadaşları ve Ehl-i Beyt'ten pek çok kişi şehit ediliyor. Ümmetin arasında çıkmış olan bir fitnenin neticesidir bu maalesef. O dönemden itibaren Muharrem ayı bizde, yeni yıl tebriği gibi değil daha çok hüzün içeren bir şekilde anılmaya başlanmıştır" diye konuştu.

- "Ehl-i Beyt'in acısına kayıtsız kalan bir tane tekke, dergah yoktur

Mehmet Kemiksiz, Muharrem ayı törenlerinde müziğin kullanılmasına da değinerek, İslam tarihinde, zaman içerisinde Muharrem ayına dair şiir ve müziği de içeren bir anma külliyatının oluştuğunu, belirterek, Osmanlı'da sadece Bektaşi, Melami tekkelerinde değil, Nakşi tekkelerinde de Muharrem ayına dair eserlerin okunmuş ve söylenmiş olduğunu ifade etti.

Muharrem ayı geldiğinde bütün tekkelerde anma etkinliği olduğunu sözlerine ekleyen Kemiksiz, şu bilgileri verdi:

"Ritüeli ayrıntılı belirlenmişti. İlk aşure nerede pişecek, ikincisi, üçüncüsü nerede pişecek. Devlet erkanın katıldığı törenler bunlar. Bizzat devlet başkanlarının, Vezir-i Azamların aşure dağıttığı vaki. Muharrem ayına özel başka gelenekler de vardı. Sesli zikir yapan Kadiri menşei, Rıfai, Cerrahi dergahları gibi, ritim aletleriyle sesli zikir yapanlar, o ay geldiğinde, Kerbela'daki nazenin duruma hürmeten ritim aletlerini gizlermiş. Özellikle Muharremiye okunurmuş. Özetle İslam tarihi boyunca, Ehl-i Beyt'in acısına kayıtsız kalan bir tane tekke, dergah yoktur."

- "Kerbela'yı reddeden, bir tane tasavvuf erbabı yok"

Mehmet Kemiksiz, Cumhuriyet döneminde tekkelerin kapatılmasıyla birlikte, bu tür icraların yapılabileceği mekanların kalmadığını ancak yine de tek tük bant kayıtlarının ellerinde olduğunu söyledi.

Doksanlı yıllarda ise Ehl-i Beyt'in sadece bir grubun tekelindeymiş gibi bir algı oluştuğuna dikkati çeken Kemiksiz, "Bu doğru değildi. Ehl-i Beyt sevgisi, Kerbela acısı, Muharrem matemi bütün Müslümanlarındır. O zaman ben kendi payıma 'Ehl-i Sünnet kaynaklarında, acaba Muharrem, Kerbela ve Ehl-i Beyt ile ilgili ne söylenmiş, ne yazılmış?' diye araştırdım. Kerbela'yı reddeden, Ehl-i Beyt'in acısını, hüznünü hissetmeyen bir tane tasavvuf erbabı, tekke erbabı yok. Alvarlı Efe, Osman Hulisi Darendevi, Sezai Gülşeni, Niyazi Mısri ve daha pek çok isim" ifadelerini kullandı.

Tasavvuf sanatçısı Kemiksiz, 2001'de verdiği ilk "Muharrem konseri"ni de anlatarak, "Konu Muharrem olunca, sosyal demokrat, sol tandanslı bir kitle de geldi izlemeye. Geldiler, konser sürdü ben her eserden sonra hiç kimsenin inkar edemeyeceği, herkesin buluştuğu noktaları vurgulayarak konseri bitirdim" dedi.

- "İlahiyat Fakültesi'ndeki insanın musiki bilgisini, tekkedekiyle birleştirmesi lazım"

Müzik camiasında da belli bir ilgiyle karşılandıklarını kaydeden Mehmet Kemiksiz, TRT'de yaptığı programa da değinerek şunları söyledi:

"Dergahlarda, tekkelerde bu işleri bilen korolar vardı. Biraz bu iş onların üzerine kalmış gibiydi. Biz Muharremiye okumaya başladığımızda, özellikle TRT'de mersiyenin ne olduğunu, Kerbela'nın, Ehl-i Sünnet dergahlarında nasıl konuşulduğunu anlattık. Elbette tepkiler oldu ama biz ne yaptığımızı biliyorduk. Bugün önemli kazanımlarımız var. Benden önce yapanlar da vardı. Cerrahi tekkesinde yapanlar vardı."

Kemiksiz, süreç içinde siyasi konjonktürün de daha müsait bir havaya büründüğünü aktararak, "Biz de müziğimizi birçok mekanda ferahlıkla okumaya başladık. Bundan 20 yıl önce Altunizade Kültür Merkezi'nde konser vermiştik. Sahnede on kişiydik, dinleyen beş kişiydi. O günlerden bugünlere geldik. Düşünün merhum Bekir Sıtkı Hoca, TRT'de çekinerek okumuş eski yıllarda. Bugünse nerelere geldik. Mesela, Ahmet Özhan, en son Diyanet'e iki CD yaptı. Yani çok mesafe alındı" şeklinde sözlerini sürdürdü.

Mehmet Kemiksiz, süreçte yanlış örneklerin de türediğinin altını çizerek, "Mesela, akademisyenlerin dini müziğe bakışları daha geleneksel olması gerekirken başka türlü oluyor. Özüne dair bozulmalar görülebiliyor" dedi.

Bir akademisyenin tekkedeki zikir ritüelini detaylıca bilmesi gerektiğini kaydeden Mehmet Kemiksiz, "İlahiyat Fakültesi'ndeki, müzik kürsüsündeki insanın musiki bilgisini tekkedekiyle birleştirmesi lazım. Bunu yapamazsa oradan geleneksel bir şey çıkar, modern bir şey çıkmaz. Çünkü Rıfai, Kadiri,  Mevlevi, bunların hepsi geleneksel. Bu çerçeveden yetişen birine sahnede baktığımızda orada geleneksel bir 'sound' görürüz. Tersini yapıp popüler olanlar da var ve bu daha yaygın. Gelenekselde ısrarcı olanların, bizlerin sayısı ise çok az maalesef" diye konuştu.

Kaynak: AA