AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ve Parti Sözcüsü Çelik Açıklaması (2)

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Türkiye'nin burada aradığı formül, Suriye halkının gerçek iradesini yansıtacak bir geçiş yönetiminin ortaya çıkması, Suriye'nin geleceğinde Suriye halkının karar sahibi olacağı yönetim modellerinin ortaya çıkması ve Esad'ın da belli bir süre içerisinde Suriye'den ve yönetimden ayrılması şeklindedir" dedi

Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, Suriye konusunda gelinen noktada Türkiye'nin, insanlık tarihine geçecek biçimde ölümden kaçan insanları topraklarında misafir ettiğini belirtti.

Mültecilerin Türkiye ve Suriye'den taşarak Akdeniz'e açılmasının ardından birtakım facialarla gündeme gelmeye başladığını dile getiren Çelik, bu insanların aynen "Kavimler Göçü" gibi Avrupa kapılarına dayanınca, bu sefer geçmişte zamanında ve yerinde duyarlılık göstermeyen ülkelerin, bu duyarlılığı göstermeyerek ne kadar büyük yaptıklarının ortaya çıktığına dikkat çekti.

Çelik, bu konunun sadece Türkiye ve Ürdün, Lübnan gibi bölgedeki sınır ülkelerini tehdit eden bir terör dalgasının ortaya çıkmasıyla sınırlı kalmadığını, tam tersine bölgeyi aşan bir terör dalgasının ortaya çıktığını ve bunun Avrupa kapılarına dayandığını kaydetti.

O dönemlerde Türkiye'nin, bu meselenin Türkiye-Suriye arasında bir mesele olmadığını ifade ettiğini anımsatan Çelik, Türkiye'nin öncelikle Arap Birliği ile hareket ederek bölgesel inisiyatifin içerisinde olduğunu, ardından BM Güvenlik Konseyi temelinde küresel inisiyatiflere destek verdiğini, hiçbir şekilde Türkiye'nin Suriye konusunda tek başına hareket etmediğini hatırlattı.

Çelik, Türkiye'nin tüm bunlardan sonuç alınamayınca Suriye'nin Dostları Grubu, Cenevre Konferansı gibi oluşumlara destek verdiğini, dolayısıyla Türkiye'nin buradaki başından bu yana tutumunun, uluslararası toplumu kaosa karşı ortak bir duyarlılığa davet etmek olduğunu aktardı.

- Suriyeli mülteciler konusu

Mülteci meselesinin sadece Türkiye'nin meselesi olmaktan çıktığını vurgulayan Çelik, Türkiye'nin 2 milyon kişiyi ağırladığını, 8 milyar dolara yakın harcama yaptığını söyledi.

Çelik, "20 bin, 30 bin kişiyi almak için Avrupa Birliğinin, Türkiye'den imkanları çok daha iyi olan ülkelerinde ciddi tartışmalar yürüyor. '20 veya 30 bin kişiyi alabilir miyiz' gibi tartışmalar. Bu tartışmalar, bu konudaki duyarsızlığın halen devam ettiğini, meseleyi anlama konusunda direncin halen devam ettiğini gösteriyor" diye konuştu.

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretini anımsatan Çelik, "Sayın Merkel'in ifade ettikleri özellikle Almanya merkezli olarak AB de bu konuya, özellikle mülteciler konusuna yeni bir duyarlılıkla yaklaşılacağını, hem insani yükün alınması hem mali yükün karşılanması konusunda bir ortak anlayışa varılabileceği konusunda ilerleme ışığı gösteriyor"  ifadesini kullandı.

- Türkiye'nin Suriye politikası

Terör meselesinin sadece Türkiye'nin meselesi olmadığını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

"Buradan PKK kaynaklı, IŞİD ve DAİŞ kaynaklı, başka terör örgütleri kaynaklı, özellikle de rejimin, rejim adına terör örgütü gibi hareket eden El Muhaberat kaynaklı terör faaliyetleriyle Türkiye'nin baş başa bırakılması Avrupa'nın kendi güvenliğini aslında tehlikeye atması demektir. Ya burada ortak bir şekilde inisiyatif alacak ve bu inisiyatif çerçevesinde terörle mücadele edecek, aksi takdirde bugün Türkiye'nin sınır illerini tehdit eden, en son  Ankara Garı'nda ortaya çıkan terör, yakın zamanda Avrupa başkentlerinde de kendisini göstermeye başlar. Bugünün dünyası entegre bir dünyadır. Ankara'nın güvenliği ile Londra'nın, Paris'in, Berlin'in güvenliği birbirinden soyutlanamayacak bir dünyadır. Ankara'da meydana gelen bir güvenlik sıkıntısı aynı şekilde Avrupa başkentlerini de ilgilendiriyor."

Çelik, gelinen noktada çözüm arayışlarıyla ilgili çeşitli basın organlarında "Türkiye'nin Suriye politikası değişiyor" veya "Türkiye Esad'lı bir geçişe hazır" gibi birtakım yorumların ortaya çıktığını belirterek, konuşmasında şunlara yer verdi:

"Türkiye'nin aslında temel parametreler ve dinamikler açısından Suriye politikasında değişiklik yok. Değişikliği gerektirecek bir değişim de yok. Bununla ilgili bir gereklilik de görmüyoruz. Şimdi deniyor ki 'Türkiye Esad'lı bir geçiş dönemine razı oldu' gibisinden üst başlıkta birtakım haberler çıkıyor. En azından AK Parti'nin görüşü açısından baştan bu yana söylenen şey, AK Parti hükümetleri tarafından ifade edilen şey şudur; Esad'ın kalıcı olduğu hiçbir formül Türkiye açısından makbul bir formül değildir. Eğer kastedilen şey, daha önceki Cenevre inisiyatifinde olduğu gibi muhalefetin ve rejimin tam mutabakatıyla ortaya çıkacak bir geçiş hükümeti söz konusu olursa, bu geçiş hükümetinin ve önemli olan burada şudur, rejim tarafından bu işe katılacak olanların herhangi bir katliamın içerisinde olmamış ve herhangi bir suça bulaşmamış olması gerekiyor. Dolayısıyla meşru muhalefetle rejim tarafından böyle bir geçiş hükümetinin kurulması tam mutabakatla ortaya çıkarsa bu durumda Esad'ın Suriye'nin başından 3 ay veya 6 ay içerisinde veya benzer bir zaman dilimi içerisinde gitmesine dönük olarak Türkiye'nin kabul edebileceği bir formülün ortaya çıkabileceği düşünülmekteydi. Ama 'Esad'lı geçiş' dediğinizde... Esad'ın Suriye'nin bundan sonra herhangi bir şekilde istikrarını, barışını sağlayabileceğini düşünmek hayal olur."

Çelik, "Halkının bu kadar büyük bir kısmını katletmiş, sadece nüfusun yüzde 10'luk bir kesimine dayanarak ve tamamen mezhep temelli bir devlet anlayışı, ordu ve istihbarat faaliyeti içerisinde Suriye'nin geleceğinde herhangi bir şekilde barışın ve istikrarın korunması, kurulması, inşa edilmesi söz konusu olamaz, bu kalıcı da olmaz" ifadelerini kullandı.

Halkının bu kadar büyük bir kesiminin ailelerine kasteden, eli kana bulaşmış birisinin bir gelecek ve barış inşa etmesinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Çelik, "Dolayısıyla, Türkiye'nin burada aradığı formül, Suriye halkının gerçek iradesini yansıtacak bir geçiş yönetiminin ortaya çıkması, Suriye'nin geleceğinde Suriye halkının karar sahibi olacağı yönetim modellerinin ortaya çıkması ve Esad'ın da belli bir süre içerisinde Suriye'den ve yönetimden ayrılması şeklindedir. Dolayısıyla, bunu bir kalıcılık göstermek, yani 'Türkiye Esad'ın kalıcı olduğu bir formüle razıdır' gibisinden bir tutum almak böylesi bir dış politika değişikliğinden bahsetmek söz konusu değil. Bugün gelinen noktada da bu tezin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkıyor" değerlendirmesinde bulundu.

- "Afganistan senaryosunu bile aratabilecek tabloya çevirir"

Suriye'deki operasyonlara da değinen Çelik, şunları kaydetti:

"Oraya dünyanın bütün büyük güçleri yerleştiler, askeri operasyonlar yapıyorlar DAİŞ terör örgütüne karşı ama burada Suriye halkının meşru temsilcilerinin zaman zaman vurulduğunu, oradaki halkın değişik kesimlerinin bu askeri operasyonların hedefi haline geldiğini, dolayısıyla oradaki meşru muhalefetin de zarar gördüğünü basına yansıyan bilgilerden görüyoruz. Halbuki Suriye halkının geleceğini kuracak olan bu meşru muhalefettir. Baştan beri Suriye Ulusal Konseyi temelinde altı çizilen, Türkiye'nin altını çizdiği de budur. Bunun ötesindeki yaklaşımlar, yani 'her bir devletin orada bir örgütü desteklediği, her bir devletin başka bir kesime silah yardımı yaptığı' şeklindeki bir yaklaşım burada Suriye halkının geleceği için barış ve istikrarı kurmaya hizmet etmez, tam tersine burasını bir Afganistan senaryosunu bile aratabilecek vahim bir tabloya çevirir. Bu konuda da duyarlı olmak gerektiğini düşünüyorum ama sanki 'AK Parti'de böyle bir görüş değişikliği varmış' şeklinde haberler çıktığı için bu izahata gerek duydum."

- Vatandaşlara "oy kullanın" çağrısı

Ömer Çelik, 1 Kasım'daki genel seçimlere de değinerek, seçimlerdeki en önemli konunun katılımın yüksekliği olduğunu belirtti.

Yurt dışında oy kullanma işleminin iyi gittiğini dile getiren Çelik, yurt dışındaki ve 1 Kasım'a doğru da yurt içindeki vatandaşlara, hangi partiye oy verirlerse versinler, Türkiye'nin demokrasisinin gücünün gösterilmesi gerektiği tavsiyesinde bulundu.

Çelik, şöyle dedi:

"Etrafımızda bu kadar büyük çalkantılar olurken, etrafımızdaki ülkelerde insanlar sandığa gitmek, demokrasiye kavuşmak için bu kadar büyük bedeller öderken, Türkiye'nin en büyük gücünün ve kazanımının demokrasimiz olduğunu, Türkiye'nin sağlıklı seçim yapabilen bir ülke olmasının altını her zaman çizmek gerektiğini, bu seçimleri hiçbir tartışmaya mahal bırakmaksızın son derece sağlıklı bir biçimde gerçekleştirebilmemizin büyük bir başarı olduğunu, Türkiye'nin bu açıdan bile tek başına bölgesinde çok ayrıksı bir yere sahip olduğunun altını çizmek için, ayrıca demokrasimizi daha da güçlendirmek için bu seçime de katılımın yüksek olmasında büyük bir fayda var. Gerek yurt içi gerek yurt dışında en yüksek düzeyde katılımın gerçekleşmesi için tüm vatandaşlarımıza bir kere daha çağrı yapıyoruz."

(Sürecek)

Kaynak: AA