Kalbiniz mi aç yoksa mideniz mi

Eskiden “kara sevda” ya da günümüz tabiriyle “aşkın” zayıflattığı, hatta halk arasında “ince hastalık” diye tabir edilen vereme (tüberküloza) bile neden olduğu söylenirken, günümüzde bu durum tersine döndü. Kırklareli Lüleburgaz Özel Balkan Hastanesi Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, kızgınlık, öfke, yalnızlık, güvensizlik, suçsuzluk, kıskançlık, kaygı, hayal kırıklığı, üzüntü ve sevgi boşluğunun duygusal kaynaklı yemek yemeği tetiklediğini bildirdi.

Kalbiniz mi aç yoksa mideniz mi
Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, duyguların yerini yemekle doldurmanın kilo alma sürecini başlattığını belirterek, “ Kişi kilo aldıkça da kendini beğenmeme ve bunun sonucu şok diyet uygulamaları ve sonrasında tekrar kilo alımı vücutta yo-yo sendromuna neden oluyor. İçinde bulunduğu mutsuzluk hali kilo almasını fazlalaştırıyor ve yeme hissini artıyor. Bastırılmış üzüntü fark edilip, başa çıkılmadığı sürece, binge eating olarak adlandırılan tıkanırcasına yemek yeme sendromuna yol açabilir” dedi.

KALBİNİZ Mİ YOKSA MİDEN Mİ AÇ?

İnsan fizyolojisinde kan şekeri 3 saatte bir düştüğü için, 3 saatlik aralarda mutlaka ara öğünlerin tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, “Eğer kişi sadece 3 ana öğünden oluşan bir diyet yapıyorsa ya da uyguladığı diyet programı kendi vücuduna ve metabolik hızına göre çok düşük kaloride ise o zaman ani açlık krizleri oluşur” diye konuştu.

ÇOK SIK DİYET AÇLIK KRİZİNE YOL AÇIYOR

Çok sık diyetler uygulamanın veya diyetteyken bazı grupları kısıtlamanın bu krizlerin pik yapmasına neden olduğunu ifade eden Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, şunları kaydetti:

“Bu aşamada, kendinizi kısır döngünün içinde bulabilirsiniz. Açlık krizleri genel olarak kısa sürelidir ve ara öğünlerinizi planlayarak krizleri önleyebilirsiniz. Bu krizleri sağlıklı olan alternatif besinler ile geçiştirmek en önemlisidir. Tatlı mı istiyorsunuz meyve ve meyve kurularına yönelebilirsiniz. Bazen susuzluk ve açlık birbiriyle karışabilir; acıktığınızı hissettiğinizde su için ve bekleyin aç olmadığınızı fark edeceksiniz” dedi.

GENETİK FAKTÖRLERİN ETKİSİ

Obezitenin hem genetik hem de çevresel etkiler nedeniyle oluşabileceğini ifade eden Lüleburgaz Özel Balkan Hastanesi Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, yapılan bazı bilimsel çalışmaların ise vücut ağırlığındaki yüzde 30-70 oranındaki değişikliklerin genetik faktörlere bağlı olduğunu gösterdiğini kaydetti.

ANNE-BABASI OBEZ OLANLARIN YÜZDE 25’İ OBEZ OLUYOR

Anne ve babası obez olan çocukların yüzde 25’ inin obez olduğuna dikkati çeken Op. Dr. Tepeli, obez bir kişinin çocuklarının obez olma olasılığının obez olmayan bir kişiye göre 2-3 kat daha fazla olduğunu kaydeti. Op. Dr. Tepeli, “Bu nedenle kilo alımının genetik bir sorun, yeme bağımlılığı veya içinde bulunduğunuz duygusal durumunuz ise ve denediğiniz diyet, spor ve egzersiz yöntemleri ile kilo veremiyor ve açlık hissinizi kontrol edemiyorsanız; obezite tedavi yöntemleri sizin için bir seçenek olabilir” dedi.

OBEZİTE CERRAHİSİ SEÇENEĞİ

Op. Dr. Mehmet Akgün Tepeli, aşırı kilo alma sorununa yönelik olarak öncelikle diyetisyen desteği ile yapılacak diyet ve egzersiz ile fazla kilo kaybı sağlanması gerektiğine dikkati çekerek, “Eğer başarısız olunursa obezite cerrahisi yöntemleri denenmelidir. Tedavi seçenekleri arasında yer alan cerrahi, doğru hastaya doğru yöntemle uygulandığı zaman başarılı sonuçlar alınmaktadır” diye konuştu.

Tepeli, Obezite cerrahisi uygulamalarında en popüler ya da cerrahın uygulamak istediği yöntem değil, hastanın konu ile ilgili yeterli bilgilendirmesi yapıldıktan sonra hasta ve cerrahın birlikte karar vereceği yöntemin uygulanması gerektiğini sözlerine ekledi.
Kaynak: İHA