Binali Yıldırım'dan flaş açıklamalar

AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, NTV canlı yayınında değerlendirmelerde bulundu.

Binali Yıldırım'dan flaş açıklamalar
Binali Yıldırım'dan flaş açıklamalar
Çözüm süreci ve terörün ekonomik boyutuna değinen Yıldırım, terör olmasa "Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nden 100 tane yapılabilirdi" dedi.

Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2015'te kabineye başkanlık etmeye başlayacağını söyledi.

Yıldırım, şunları söyledi:


"400 milyarı lira bu anlamsız savaş için harcamasaydık, ülkenin kalkınması için kullansaydık bugün Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi 100 tane köprüyü ülkemize kazandırırdık.

İnsan, zaman ve para kaybettik elde ne var, sıfır Cumhuriyet tarihinde kimsenin alamayacağı bir siyasi risk aldık. Bu iş yumrukları sıkmakla olmaz. Başlattığımız inisiyatif 2012'den beri devam ediyor. İyi giden bu sürecin sürecin başarıya erişmesi mecburiyettir.

Süreçte neredeyiz, bu kolay bir iş değil. Bu kadar 40 yıllık bir sorunu, ki sorun çok daha öncesine dayanıyor. Böyle konuların 1-2 yılda çözülmesi çok iyimserlik olur. Burada ihtiyaç; sürecin siyasetin üzerinde tutulmasıdır. Siyasi mesajlar sık sık tekrarlanırsa sıkıntı yaşanır. 6-7 Ekim'de bu olayları çok gördük. Demirtaş bir mesaj verdi ve 40'tan fazla masum insan hayatını kaybetti."

'ZİKZAK YAPTILAR'

Yıldırım, HDP'li Sırrı Süreyya Önder'in yaptığı "Özerklik" açıklamasına da değindi. 21 Mart'taki İmralı mesajında "özerklik" olmadığını hatırlatan Yıldırım, "Dün var dedi bugün yok dedi bir zikzak yaptılar. Biz zaten yerel yönetimleri güçlendirecek düzenlemeler yaptık. Çözüm süreci rayında giderse o ihtiyaç zaten ortadan kalkacak" dedi.

Binali Yıldırım, çözüm süreci aktörlerini 'daha fazla sorumluluk hissederek' açıklama yapmaya çağırdı.

Irak ve Suriye'de yaşananları örnek gösteren Yıldırım, "Biz bu ateş çemberi içinde kendi inisiyatifimizle bu kavganın anlamı yok diyoruz. Biz büyüklük yaptık el uzattık. Gelin konuşalım ortak bir yol bulalım dedik. Bunu herkesin görmesi lazım. Bölgede emelleri olanların da bu çağrıyı görmesi lazım" değerlendirmesini yaptı.

'OSMANLICA BİLMEK İSTERDİM'


Osmanlıca tartışmalarına da değinen eski bakan, "Osmanlıca tartışması bana göre çok anlamsız. Osmanlıca zaten Türkçedir. Latin alfabesiyle kaynaklara ulaşıyoruz, Osmanlıca bilirsek daha fazla kaynağa erişebiliriz. Ben Osmanlıcayı bilmeyi çok isterdim" ifadelerini kullandı.

Binali Yıldırım'ın kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Son gelişme Abdullah Öcalan'ın Kandil tarafından onaylandığı söylenen müzakere metni. Geldiğimiz nokta için ne düşünüyorsunuz?

Çözüm süreci esasında ülkemizde 77 milyonun birliği, beraberliği, kardeşliği, toplumsal barışın ve ülke refahının olmazsa olmaz şartıdır. 40 yıl çeşitli yöntemlerle terörle mücadele edildi. 40 bin insanımız kayboldu 400 milyar dolarlık bir maliyetten bahsediliyor. Eğer biz bu 400 milyarı bu anlamsız savaş için harcamasaydık ülkenin kalkınması için kullansaydık Bakü-Ceyhan-Tiflis boru hattı gibi 120 tane, Yavuz Sultan Selim köprüsü gibi 100 tane, GAP projesi gibi 13 projeyi ülkemize kazandırmış olacaktık. 40 binden fazla masum can yok olmuş. İnsan zaman ve para kaybettik elde var sıfır. Sayın cumhurbaşkanımız Cumhuriyet tarihinde kimsenin alamayacağı bir risk aldı bu işi çözmemiz lazım dedi. Bu iş insanları vurmakla elleri yumrukları sıkmakla olmaz, avuçları açıp kucaklaşmakla olur dedi ve bir inisiyatif başlattı. Allaha şükür ölen yiten yok ufak tekil olaylar dışında süreç iyi gidiyor. Bu sürecin başarıya ulaşması bir mecburiyet. Hem doğuda hem batıda huzurun barışın daim olması için ülkemizin büyük Atatürk'ün gösterdiği Cumhuriyetimizin 100.yılına birlikte ulaşmak için bütün kesimlerin Türk, Kürt, Laz, Çerkez rengimize tenimize, zikrimize bakmadan ortak Türkiye; kalkınmış, büyümüş, Türkiye etrafından toparlanmamız lazım. Bu kolay bir iş değil İRA'yı ETA'yı hatırlayalım 10 yıllar sürdü süreçleri. Cumhuriyet öncesine dayanan bastırılmış bir takım konuların hemen bir iki yılda çözülmesi çok iyimserlik olur. Burada bu işi siyasetin üzerinde tutmamız lazım. Günübirlik siyaset çıkarma hevesinde olursak, mesajlar sık sık tekrarlanırsa bu süreç zarar görür. 6-7 Ekim'de bunu çok net gördük. Sayın Demirtaş çıktı bir beyanat verdi ve ortalık kan gölüne döndü 40'tan fazla masum insan hayatını kaybetti. Şimdi bu biraz toparlandı. Sorumluluğu asla ve asla gözden kaçırmamak lazım. Bu sorumluluk bu işin öncülüğünü yapan ve siyaseten bizimle muhatap olan insanlara ait. Yani HDP'ye ait. Kendi içlerinde değişik yerlerle konuşuyorlar ama neticede siyasetin muhatabı onlar. Bu arkadaşlarımız işin çözümüne odaklanmalı kısa vadeli siyasi hesaplar içine girip süreci baltalamamalılar diye düşünüyorum.

'Yeni güvenlik paketini sokakta engelleriz' açıklaması var sayın Demirtaş'ın. Fakat kendisi kastedilenin sokağa çıkın eylem yapın vurup kırın olmadığını söylüyor.

Böyleyse bir itirazımız yok. Ama Demirtaş'ın 6-7 Ekim'deki sicili iyi değil. Esasında kendisi de bu işin bu boyuta ulaşacağını zannetmedi. Onun üzerine kalkıp tekrara güvenlik paketi olursa şöyle yaparız böyle yaparız tarzında açıklamalar belli ki o olaydan 6-7 Ekim'den yeterince ders alınmadığını gösteriyor. Bir ülkede insanlar huzurlu olmazsa, can güvenliği içinde baskı altında yaşamaya mahkum olursa orada çözümden, gelecek ufkundan bahsedemeyiz. Bunun sorumluluğu da HDP'dedir, onun diğer kollarında KCK'dır, Kandil'dir, adanın bu konuda daha yapıcı bir tutum içinde olduğunu görüyoruz. Biz bu riski alırken toplum bunu nasıl karşılayacak diye zaman zaman endişe etmedik değil. Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat bu inisiyatifin alınması gerektiğini, bunun siyasi kazanç meselesi olmasının ötesinde Türkiye'nin bu beladan kurtulması gerektiğini düşünüyoruz.

Paketin geriye dönüş olduğu eleştirilerine ne diyorsunuz?


Şimdi biz sokakta insanların can ve mal güvenliğini sağlamakla mükellefiz. Bunu sağlamanın yolu olayları şiddeti şiddetle değil alınacak tedbirlerle bertaraf etmektir. Gösteriler, protestolar her yerde oluyor dünyada ama bizdeki gösteri değil. Gezi olaylarını, Kobani gösterilini hatırlayalım bunlar protestonun ötesine taşan ve şiddete dönüştüren, malı canı hiç gözetmeden, devlet mallarını özel malı tahrip eden, insanları yoldan geçerken vuruşuyor. Şiddete hiçbir taviz verilemez. İnsan öldürme, mal mülk talan edile girdiği zaman orada kamu düzeni, kamu güvenliği yok demektir. Olmayınca dolayısıyla bu işleri konuşmanın bir anlamı kalmıyor.