'Bilinçsiz Balıklandırma, Yerli Balık Türlerini Yok Ediyor'

Eğirdir Su Ürünleri Araştırma İstasyonu Müdürü Şakir Çınar, Eğirdir Gölü'ne 1950'li yıllardan sonra sudak balığının girmesi ile gavinne, siraz gibi birkaç türün kaybolduğunu, mevcut 15-16 türün en az 8'inin göle sonradan girmiş istilacı türler olduğunu bildirdi.

Çınar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin 14 bin kilometrekarelik iç su, 10 bin kilometrelik akarsu alanına sahip olduğunu söyledi.

İç suların içme suyu kaynağı olmasının yanında su ürünleri açısından da değerlendirildiğini ifade eden Çınar, organik, inorganik ve ekolojik kirlenmenin sulardaki su ürünleri popülasyonunu etkilediğini vurguladı.
Organik ve inorganik kirliliğin insan eliyle gerçekleştiğini, ekolojik kirlenmenin ise kaynaklara istenmeyen su ürünleri türlerin girmesi ile oluştuğunu belirten Çınar, bunlardan ekolojik kirliliğinin su ürünleri sayısını etkileyen en önemli etken olduğuna dikkati çekti.
İstenmeyen türlerin iç sulara girmesi ile ileride geri dönülmez tahribatların oluşabileceğini anlatan Çınar, suya bırakılan istilacı türlerin besin paylaşımı konusunda diğer balıklara zarar vererek yok olmasına neden olduğunu vurguladı.
Bu durumun bir örneğinin 1950'li yıllarda Eğirdir Gölü'nde yaşandığının dile getiren Çınar, şöyle konuştu:
"Eğirdir Gölü'ne 1950'li yıllardan sonra sudak balığının girmesi ile gavinne, siraz gibi birkaç türümüz kayboldu. Mevcut 15-16 türümüzün en az 8'i göle sonradan girmiş istilacı tür. Buradan yola çıkarsak, Eğirdir Gölü bu haldeyken Türkiye'de çok ciddi sıkıntılar olduğunu, bu konuna önlem alınmazsa ileride çok daha ciddi sıkıntıların yaşanacağını söyleyebiliriz. Bu durum da gölde ekonomik ve endemik türlerinin yok olmasına, halk arasında rağbet görmeyen ve ekonomik değeri düşük balıkların çoğalmasına neden oluyor."
- "Verilen emeğin tümü boşa gidebilir"
Çınar, bugün balıklandırmanın çok bilimsel metotlarla yapılmadığını ifade ederek, "Balıklandırma yapılacak habitatlarda analizlerin yapılması gerekiyor. Besin, alan ve biyolojik rekabetlerin aydınlatılması neticesinde balıklandırmaya esas tür ve miktar üzerinden gerekli işlemlerin yapılması gerekiyor. Aksi halde balıklandırma faaliyetinde verdiğiniz emeğin tümü boşa gidebilir, habitatta geri dönüşü olmayan tahribatlar oluşur" dedi.

Türkiye'deki balıklandırma faaliyeti yetkisinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında olduğunu ancak bazı kurumların kendi kuruluş kanunlarına dayanarak bu tür faaliyetlere girdiğini bildiren Çınar, bu durumun balıklandırma konusunda ortak bir politikanın oluşmasını engellendiğini, bilinçsiz balıklandırmanın önünü açtığını kaydetti.

Bu duruma dikkat çekmek için 2006 yılında balıklandırma konusunda bir sempozyum düzenlendiğini ancak konu ile ilgili sıkıntıların tam anlamıyla giderilemediğinin altını çizen Çınar, yeni bir balıklandırma politikasının oluşturulması adına Eğirdir Su Ürünleri Araştırma İstasyonu Müdürlüğü koordinesinde 20-22 Mayıs 2015 tarihlerinde "2. Balıklandırma ve Rezervuar Yönetimi Sempozyumu" düzenleneceğini anlattı.
Çınar, 28 üniversiteden 43 bilim insanının balıklandırma ve ekosisteme etkileri, rezervuar yönetimi, istilacı türler, balıkçılık yönetimi, su yönetimi ve su ürünleri ekonomisi konularında yapacağı çalışmaların Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına sunulacağını sözlerine ekledi.
Kaynak: AA