"Ülkücü ve solcu gençlerin işkence çığlıkları bize ikinci kez işkence yaşatıyordu" (Özel)

Kayserili işadamı Şaban Bayrak, 12 Eylül 1980 yılındaki askeri darbenin sonucu gözaltına alınan ve tam 30 gün boyunca cezaevinde işkence görenlerden b

Kayserili işadamı Şaban Bayrak, 12 Eylül 1980 yılındaki askeri darbenin sonucu gözaltına alınan ve tam 30 gün boyunca cezaevinde işkence görenlerden birisi. Bayrak, 30 gün süreli ve periyodik olarak uygulanan işkence arasında aç bırakılma, tek elle duvardaki su borusuna asılma, falakaya yatırılma, ellerin coplanması, uykusuz bırakma, uyuyanların bacaklarının coplanması, falaka sonrası ayaklarda toplanan kanın dağılması için su üstünde dans ettirme yapılan işkencelerden bazıları olduğunu söyledi. İşkenceyi gördüğü dönemde 35 yaşında olduğunu anlatan Bayrak, özel hazırlanmış cezaevindeki odalarda gözleri bağlı ülkücü ve solcu gençlerin gördükleri işkencelerle attıkları çığlıkları bugün gibi hatırladığını belirtti. Şaban Bayrak, "Ülkücü ve solcu gençlerin işkence çığlıkları, bizim gördüğümüz işkenceleri unutturuyor, bize ikinci kez işkence yaşatıyordu. Aynı odalara biz girdiğimiz de ise işkenceden dolayı çığlıkları biz de atıyorduk." dedi.

'12 Eylül'de herkes gibi ben de büyük sıkıntılar çektim' diyen Şaban Bayrak, 1972'de Milli Nizam Partisi'nde 25 yaşında iken siyasete atıldı. Milli Nizam Partisi kapatılınca yeni kurulan Milli Selamet Partisi'nin merkez ilçe teşkilatında görev aldı. Şaban Bayrak, Milli Selamet Partisi'nin merkez ilçe başkanı iken 12 Eylül ihtilali oldu. Bayrak, genel başkanlarının sorguya alınmasıyla, o dönemde Milli Selamet Partisi'ndeki insanların da 'ne zaman alınacağız' diye beklediğini ifade etti.

'15 Ocak 1981 tarihinde 12 asker evimize geldi. Önce silah aradılar. Ben silah görmedim ve işim olmadığımı söyledim. Ama ısrarla bizde silah arandı. Evi tar duman ettiler' diyen Şaban Bayrak, o andan itibaren başlayan işkenceyi şöyle anlattı: "Ailemin ve çocuklarımın yanında bana 'silah vereceksin' diye baskı yaptılar. Ailemin yanında işkence ve baskıya başladılar. Kitap aldılar birkaç tane ve götürdüler beni. Bizi Merkez Komutanlığı yanında bulunan boşaltılmış Doğumevi Hastanesi'ne götürüp, hastanenin gasılhanesine aldılar ve burada beklettiler. Sonra cezaevine götürdüler ve orada ilk işkence, parmaklarımızı duvara dayayarak orada akşama kadar beklemek oldu. Dinlenmek istesek, cop öyle bir kuvvetli geliyor ki; dizine ve bacaklarına, insanın feleği şaşıyor. Akşama kadar bekledik. Aldılar. Bir gün daha beklettiler aynı şekilde. Üçüncü gün bile sorguya çıkarmayıp işkenceye devam ettiler. 10 metrekarelik yerde 15 kişi bulunuyorduk. Buraya yemek geliyordu. Bir kısmına yemek verilmiyordu. Biz de yemek verilmeyecek ve uyutulmayacak listesinde idik. Odada duvara çakılmış su boruları var. Buna bağlanmış çarşaf var. Bir eliniz çarşafa bağlı. Ayakta bekliyorsunuz. Yatak da yok. Uyuyan gençler de ayakkabısını başının altına alıyor ve beton üstünde uyuyor. Sorgusunu bekleyenler de eli su borusunda bağlı ve ayakta kalan aç bırakılanlardı. Eğer kafanızı kolunuzun üzerine koyarsanız, kapıda bekleyen asker geliyor hakaret ediyor ve uyumaman için elinden geleni yapıyordu. Tam 13 gün böyle yemeksiz ve uykusuz beklettiler."

Sorguda isnat edilen suçları kabul etmedikçe işkencenin sürdüğünü anlatan Bayrak, "Sorguda bize söyledikleri, isnat edilen suç şu idi; 'Siz Hicri 1401 yürüyüşünü tertip ettiniz. Tertip ederken de Erbakan'dan talimat aldınız. Laik düzeni yıkmak ve şerii düzeni kurmak için bunu yaptınız' dediler. 1979 yılında Hicri 1401 yürüyüşü oldu. Vatandaşlar katıldı. Biz de vatandaş olarak katıldık. Ama benden bu ifadeyi alıp, Erbakan hocanın dosyasına koyacaklardı. 'Siz talimatı Erbakan'dan aldınız ve yaptınız. Bunu imzala ve çek git' dediler. Ben 'talimat almadık ve vatandaş olarak katıldık' deyince beni soydular ve falakayla işkenceye başladılar. Çıplak olarak falakaya yatırdılar ve 50-60 kez ayaklarınıza vuruluyor. Bir şey hissetmiyoruz. Sonra çıplak iken üzerine su döküyorlar. Sonra su üstünde dans ettirerek keyifle seyrettiler. Bunu bize niye yaptıklarını sonradan anladım. Ayağa biriken kanın dağılması için suyun içerisinde zıplattırıyorlarmış. 17 gün boyunca elimize ve ayaklarımıza ve farklı işkencelere (söylenmeyecek işkencelere) maruz kaldık. 30 gün sonra tahliye olduk." dedi.

Yapılan işkenceleri hatırladıkça duygulanan ve ağlayan Şaban Bayrak, bugüne kadar paylaşmadığı bu işkence olayını neden bugün paylaştığını ise şöyle anlattı: "Bugün niye anlatıyoruz. İçimizde o günden beri kanayan yara var. Devamlı içimizde kanayan yara bu. İnsan bunu atamıyor. İşkence denildiği zaman o çektiğimiz işkenceleri tekrar yaşıyoruz. Ben bunu niye anlattım. Milletvekilliği yaptım. İl başkanlığı yaptım. Kamuoyu ile hiçbir zaman paylaşmadım. Ama eş dostla aramızda konuşurken paylaştım. Neden anlatıyorum. İşte 12 Eylül'ün bir rövanşı var. 12 Eylül'de bir anayasa değişikliği var. Bu değişikle ilgili olarak askerin darbe döneminde insanlar neler çekmiş. Neler görmüş. Bunu millet bilsin. Askerin vesayeti bu milletin üzerinden kalkmalı. Darbelerle çok yaşadık. 60 ihtilalı, 12 Eylül çok çektirdi. Bu değişiklikle birlikte vesayet milletin üzerinden kalkacak."

15 Ocak 1983'te aynı ifadeyi alabilmek için yine tutuklandığını dile getiren Şaban Bayrak, 30 gün aynı işkenceleri yaşadığını hatırlattı. Bayrak, ellere vurulan coplar sonrası yere dökülen suya ellerin vurulmasıyla kan birikmesinin engellendiğini dile getirdi. Sonraki süreçte bir hakimin mahkemeye çıktığında ağza alınmayacak hakaretlerine maruz kaldığını anlatan Bayrak, 6 ay içerde kalıp, sıkıyönetimin kalkmasıyla birlikte ağır ceza mahkemesine sevk edildi. Burada ifadelerini tekrarlayan Bayrak, ilk mahkemede tahliye, ikinci mahkemede beraat etmiş. Şaban Bayrak, devletten 8 ay alacakları olduğunu dile getirerek, 12 Eylül referandumunu bundan dolayı önemsediklerini ve 'evet' diyeceklerini açıkladı.

ÜLKÜCÜ VE SOLCU GENÇLERİN İŞKENCEDEKİ FERYATLARI

İkinci kez tutuklandığında aynı işkencelere maruz kaldığını anlatan Şaban Bayrak, işkence gören ülkücü ve solcu gençlerin feryatlarının halen aklında olduğunu ve unutmadığını söyledi. Şaban Bayrak, o işkenceleri şöyle anlattı: "15 Ocak 1983'de işkencenin ikinci versiyonunu yaşadım. Tekrar tutuklandım ve cezaevine götürüldüm. Hemen çıplak suya yatırıldık. Falakalar. Ellere vurulan coplar. Eller coplandıktan sonra suya ellerinizi şap şap vurduruyorlardı. Sonra ifaden için sıraya alıp bekletiyorlar. Biz ifade için işkence sonrası sıra beklerken, ülkücü ve solcu 16-17 yaşlarındaki gençlerin işkenceyle birlikte feryatlarını, çığlıklarını duyuyorduk. Bu bize ikinci ve ayrı bir işkence oluyordu. Biraz sonra biz giriyorduk odalara ve o çığlıkları biz atıyorduk. Gözleri bağlı idi. Kim nasıl işkence görüyor, kim yapıyor göremiyorduk. Çünkü çığlıklar yetiyordu. Bu manevi işkence oluyordu."

Şaban Bayrak, 12 Eylül tarihinde yapılacak referandumda MHP ve CHP'li insanların da 'evet' oyu vereceğini hatırlatarak, bu oranın yüzde 60'larda olmasını engellemek adına işin anayasa değişikliğinden çıkartılıp siyasi meseleye döküldüğünü aktardı. Bunun yanlış olduğunu ve olaya siyaset ile bakılmaması gerektiğini söyledi. Türk milletinin, askeri vesayet altında yaşamanın ne olduğunu çok iyi bildiğini aktaran Bayrak, 12 Eylül'de bu bilinçle oy kullanacağını ve insanların parti gözetmeksizin askeri vesayetin kalkması adına 'evet' diyeceğine inandıklarını belirtti. Bayrak, "12 Eylül referandumuyla birlikte şerefli ordumuzdaki darbe heveslisi mihraklar da temizlenmiş olacaktır." diye sözlerini tamamladı.