En tehlikeli 10 biyolojik silah

İnsan metabolizmasını etkileyerek kendisin gösteren biyolojik silahlar, salgınlar şeklinde yayılarak, yüzlerce, binlerce ve hatta milyonlarca insanın ölümüne yol açabiliyor.

En tehlikeli 10 biyolojik silah
İnsanların bu tür silahların yapımını düşünmeleri bile ürkütücü olmasına rağmen, bazı ülkelerde bu silahların yüksek miktarlarda stoklandığı gerçeğini de göz ardı etmemiz gerekiyor.

HowStuffWorks isimli sitede yer alan habere göre, silahların ya da biyolojik silahların kullanımı eski dünyaya uzanıyor. M. Ö. 1500'lü yıllarda Hititler, bulaşıcı hastalıkların gücünü fark ettiler ve düşman topraklarındaki kurbanlara veba mikrobu gönderdiler. Ordular da biyolojik silahların gücünü anlayınca, hastalıklı cesetleri mancınıkla kuşatılmış kalelere fırlattılar ve düşmanları zehirlediler.

Günümüzde, biyolojik savaş ajanlarının gelişmesi ile beraber dünyada bu silahların kullanım ve üretimini sınırlamak için 1925 yılında Cenova Protokolü ile 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC-Biological Weapons Convention) imzalandı. Tıp bilimindeki gelişmeler sayesinde zararlı patojenler daha kolay anlaşılsa da, dünyada bazı en yıkıcı biyolojik ajanlar etkili olmaya devam ediyor. Amerika, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerde biyolojik silah programlarının gelişimininin yanında, 20. yüzyılın ilk yarısında Almanlar ve Japonlar tarafından biyolojik silah kullanımını gördük.

İşte düşünülmesi bile en korkunç 10 biyolojik silah:

1. Chimera virüsleri: Yunan ve Roma mitolojisinde, chimera başı aslan gövdesi keçi olarak tasvir edilen mitolojik simge, şüphe, vehim, kuruntu, vesvese gibi şeyleri temsil ediyordu. Ortaçağ'ın sonlarında sanatçılar, bu yaratığı karmaşık kötülüğün doğasını tasvir eden sembol olarak kullandılar. Modern genetik bilimde ise chimera virüsü, genetik olarak birbirinden farklı dokulara sahip olan organizmalara denir. Mutasyonla ya da yapay nakillerle oluşan organizmalar, birleştirilerek hastalıklar tedavi edilebiliyor.

Genetik bilimciler, genleri birleştirerek, teorik olarak bir kerede iki hastalığı tetikleyen virüs oluşturdular. 1980'lerin sonlarında, Sovyetler Birliği'nin Chimera Projesi çerçevesinde araştırmacılar, çiçek hastalığı ile Ebola'nın tek bir süper virüs içinde birleşimi üzerinde çalıştılar.

2. Nipah Virüsü: 1999 yılında dünya sağlık kurumlarının dikkatini çeken bir hastalık olan salgın, Malezya'nın Nipah bölgesinde başladı ve 265 kişiye bulaşıp 105 kişiyi öldürdü. Uzmanlar, virüsün yakın fiziksel temasla ya da hastalık bulaşmış vücut sıvılarıyla yayıldığını düşünüyorlar. İnsandan insana bulaşmanın henüz görülmediği kaydedilirken, hastalık, ateş, kas ağrısı ve ilerleyen aşamada beyin iltihabıyla kendini gösteriyor ve 6 ile 10 gün sürüyor. Daha ciddi vakalarda, hastalara rehavet çöküyor, kaslar kasılıyor ve hastalar en sonunda komaya giriyor. Virüsün öldürücü etkisi yüzde 50. Şu ana kadar hastalığın standart tedavisi ve aşısı bulunamadı. Nipah virüsü, C sınıfı bir biyolojik silahtır.

3. Sığır vebası:
Hastalık, kızamıkla ilişkili bir virüs tarafından oluşuyor ve sığırları ve keçi, zürafa ve bizon gibi diğer boynuzlu, geviş getiren hayvanları etkiliyor. Ateş, iştahsızlık, dizanteri ve mukoza zarının iltihaplanmasına neden olan hastalığın bulaşma oranı da yüksek. Hayvanın dehidrasyon nedeniyle ölene kadar geçen süre 6 ile 10 gün arasında değişiyor.

İnsanlar hastalık bulaşmış hayvanları dünyanın farklı köşelerine bıraktılar ve bu durum diğer çiftlik hayvanları ve vahşi hayvanlarla birlikte milyonlarca sığırın ölümüyle sonuçlandı. Şu anda, hastalık yoğun karantina ve aşı programları sayesinde dünyanın birçok yerinde kontrol altına alındı.

Cengiz Han, sığır vebası kazayla silah olarak kullanırken, bazı ülkeler bu kadar masum değil. Kanada ve Amerika, anti-hayvancılık biyolojik silahı olarak virüsün kullanımını araştırdı.

4. Rice Blast: Birkaç ülke, özellikle Amerika ve Rusya, tarım ürünlerini hedefleyen böceklere ve hastalıklara karşı araştırmaya büyük bir ilgi gösterdiler. Bu virüs Magnaporthe grisea olarak bilinen mantar tarafından hastalığa neden oluyor. Etkilenen bitkinin yapraklarında, binlerce mantar sporundan oluşan grimsi lezyonlar gelişiyor. Bu sporlar çok hızlı çoğalıp, bitkiden bitkiye yayılıyorlar, mahsulün daha az olmasına yol açıyorlar.

Amerika gibi bazı ülkeler biyolojik silah olarak rice blast satın alıyor. Potansiyal bir Asya saldırısı için yaklaşık 1 ton zararlı mantar depoladığı düşünülüyor.

5. Botulinum Toksin: Nefes aldığınızda botulinum toksin solursanız, bunu anlamanızın yolu yoktur. Bu öldürücü bakteri tamamen renksiz ve kokusuz. 12 ile 36 saat sonra, botulizmin ilk belirtileri başlıyor: bulanık görme, kusmak ve yutkunma güçlüğü. Eğer botulizm anti-toksin varsa şanslısınız. Ancak tedavi edilmezse, felçler başlıyor, kaslarınız ve son olarak solunum sisteminiz duruyor.

Solunum desteği olmaksızın, hastalık 24 ile 72 saat içinde insanı öldürebiliyor. Bu nedenle, bakteri A sınıfı biyolojik silahtır. İyileşme aylar sürebiliyor. Aşısı olmasına rağmen, aşının etkinliliği ve yan etkileri konusundaki kaygılar bu gelişimi engelliyor, bu nedenle yaygın olarak kullanılmıyor. Biyolojik bir saldırı olmaksızın doğal yolarda meydana gelen botulinum zehirlenmesinin (botulizm) üç tipi bulunmaktadır: yiyecek kaynaklı, yeni doğan ve yara botulizmi.

İlacın gücü, bulunabilirliği ve sınırlı tedavisi nedeniyle birkaç ülkenin biyoloji silah programlarında en favoriler arasında yer alıyor.

6. Tularemi: Yüzde 5'lik ölüm oranına sahip olduğu iddia edilen tularemi, dünyadaki en bulaşıcı bakterilerden biridir. 1941 yılında, Sovyetler Birliği, 10 bin hastalık vakası rapor etti. Alman Stalingard savaşında, bu sayı 100 bine fırladı. Vakaların çoğu Alman tarafında görüldü.

Hastalık hayvanlardan doğrudan temasla geçebildiği gibi sinek ve kenelerle de taşınabiliyor. Kuluçka devresi, 3-5 gündür. Hastalığın belirtileri, aniden süratle yükselen ateş, şiddetli baş ağrısı, kırıklık, bulantı, kusma ve ishaldir. Tedavi edilmezse, solunum yetmezliği, şok ve ölüm meydana geliyor. Hastalık 2 haftadan az sürüyor. İnsandan insana bulaşmayan hastalık antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor ya da aşıyla önlenebiliyor.

7. Veba: Kara Ölüm olarak bilinen veba, 14. yüzyılda Avrupa nüfusunun yarısının ölümüne neden oldu. Modern antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Gelişmiş ülkelerin tamamında ve gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda ortadan kaldırılmış olmasına rağmen Asya ve Afrika kıtalarının bazı bölgelerinde halen salgınlarla yayılabiliyor. Kendini bubonik, septisemik, pnömonik ve gastro-intestinal olarak gösteren hastalık, pire ısırıklarıyla yayılır. Fareler de bu hastalığın kurbanıdır. Kişiden kişiye vücut salgılarıyla bulaşabiliyor. Hastalık, mikrop kapıldıktan 2-8 gün içerisinde kendini gösteriyor. Hastada aniden başlayan baş ve sırt ağrıları, ateş, titreme, kusma, nefes darlığı, halsizlik, deri lekeleri, burun kanaması, kan tükürme, kasık ağrıları ve devamlı dalgınlık görülürken, dil de kahverengi ve kurudur. İlk olarak hasta tecrit edilmeli. Çevresindeki sağlıklı kişiler koruyucu aşı olmalıdır. Uygun tedaviyle ölüm oranı yüzde 5'te kalıyor. Aşısı yoktur.

8. Ebola kanamalı ateş: Ebola virüsü, 1970'li yılların sonlarında patlak veren ve Zaire ile Sudan'da yayılan ve yüzlerce insanı öldüren bir virüstür. İlk olarak Kongo bölgesinde keşfedilen hastalık, insanlarda, maymun ve şempanzelerde görülüyor.

Bir kez birisi hastalandığı zaman, virüsü birkaç değişik yol ile diğerlerine bulaştırabilir, İnsanlar enfekte kişinin kanı veya sekresyonu ile direkt kontaminasyon sonucu virüsü alabilirler. Aile veya arkadaşları arasındaki yakınlık, beslenme, uğraşlar veya diğer sebepler ile virüs arkadaşlar ve aileler arasında sıklıkla yayılır.

Virüsle enfekte olduktan sonraki birkaç gün içinde yüksek ateş, baş ve kas ağrısı, mide ağrısı, güçsüzlük, daire, boğazda acıma hissi, hıçkırık, kaş, gözde kaşıntı ve kızarıklık, kan kusma, kanlı diare görülürken, birkaç hafta içinde göğüs ağrısı, şok ve ölüm meydana geliyor.

Doktorlar, bazı hastaların nasıl daha çabuk iyileştiğini bilmiyor. Ebola aşısı bulunmadı. Birçok profesör laboratuarda Ebola salgınlarını önlemek ve hastalığı tedavi etmek için çalışırken, Sovyet bilim adamları virüsü silaha dönüştürüyor. Ebola virüsü, A grubu biyolojik silah olarak değerlendiriliyor.

9. Şarbon:
2001 yılının sonbaharı boyunca, Amerikan Senatosu'nun ofislerinde mektuplarda garip beyaz toz bulundu. Zarfların ölümcül şarbon bakterisinin sporlarını içerdiği bilgisi yayılınca, panik yaşandı. Şarbonlu mektuplar 22 kişiye bulaştı ve 5 kişinin ölümüne neden oldu. 7 yıl sonra FBI, şarbonlu mektupların sorumlusunun Savunma Bakanlığı'nda görevli bilim adamlarından Bruce Ivans olduğuna inandıklarını açıkladı.

Yüksek ölüm oranı ve çevresel istikrarı nedeniyle A sınıfı biyolojik silah olan şarbon bakterisi toprakta yaşıyor. Hayvanlar yiyecek bulmak için yeri kazdıklarında bakteri sporlarına temas ediyor. İnsanlar da sporlara dokunarak, onları soluyarak ya da yutarak şarbona yakalanıyorlar.

Hastalığa normal koşullar altında yakalanmak kolay değil, çünkü hastalık insandan insana bulaşmıyor. Halen, sağlık çalışanları, veterinerler ve askeri personel normal olarak şarbona karşı aşılanıyorlar. Ancak, geri kalanlar risk altında.

Bacillus anthracis (şarbon basili), en çok bilinen ve korkulan biyolojik silahlardan biridir. Sayısız biyolojik savaş programı, yıllar boyunca şarbon üretmek için çalıştı ve hastalığın bir aşısı mevcutken kitle aşılaması sadece kendi ayakları üstünde durabiliyor.

10. Çiçek hastalığı: İngiliz güçleri, Ottawa'da Amerikan yerlilerine çiçek hastalığı bulaşmış battaniye dağıtarak skandala sebep oldu. Hastalık "variola" virüsü nedeniyle oluşuyor. Hastalığın en yaygın şeklinin ölüm oranı yüzde 30'dur. Hastalığın belirtileris arasında yüksek ateş, vücut ağrısı ve içi su dolu kabarıklıklardan oluşan kurdeşen görülürken, oluşan yaralar kalıcı, çukur izlere dönüşür. Bu hastalık doğrudan hastanın teniyle ya da vücut sıvılarıyla temastan bulaşıyor, ancak aynı zamanda aynı ortamda bulunan havayla da bulaşabiliyor.

1967 yılında Dünya "Çiçek Hastalığının Yok edilmesi Programı"nı başlatan Dünya Sağlık Örgütü, 1977 yılında ise çiçek hastalığının tüm dünyada yok edildiğini açıkladı. Ancak, laboratuarda çiçek hastalığı kopyaları halen bulunuyor.

Çiçek hastalığı da yüksek ölüm oranı ve hava yoluyla bulaşması nedeniyle A grubu biyolojik silah olarak sınıflandırıldı. Çiçek hastalığı aşısı mevcutken, tipik olarak tıbbi ve askeri personel aşılanıyor. Eğer, çiçek hastalığı biyolojik silah olarak kullanılırsa, toplumun geri kalan kısmı risk altındadır.