Güvercin ile Fil İstanbul'da

Meksika'nın iki büyük ressamı Frida Kahlo ile Diego Rivera'nın daha önce ülke dışına pek çıkmamış 40 eseri 23 Aralık'tan itibaren Pera Müzesi'nde sergilenecek. Bu sergi, onların ihtiraslı aşkının da resmidir!


Mexico City’nin en büyük havaalanı Juarez Uluslararası Havaalanı’nda bir sabah vakti. Gözkapaklarının altında hâlâ biraz uyku, ellerinde karton kahve bardakları taşıyan görevliler, iri iri tuvaller yüklüyor uçağın dev karnına. Yumuşacık battaniyelere sarılıp, karanlık bagaja sıra sıra dizilen kanvaslar, yıllar evvel üzerlerinde gezinen eller gibi gergin. Meksika’nın boya diye ‘acı’ kullanan iki ressamı Frida Kahlo ve Diego Rivera’nın 40 adet yağlıboya tablosu İstanbul’a ulaştırılmak üzere, iki kanatla bir kuyruğa emanet. Koca bir Atlas Okyanusu’nu birlikte aşacaklar, İstanbul’a birlikte inecekler, Beyoğlu’na beraber gelecekler ve Pera Müzesi’nde yıllar sonra yine yüz yüze bakacaklar! 

Büyük bir aşkın hikayesi
23 Aralık’tan itibaren Pera Müzesi’nde sergilenecek olan Frida Kahlo-Diego Rivera sergisi, sadece Meksika’nın en önemli iki ressamının eserlerini izlemek için değil aynı zamanda büyük bir aşk hikâyesini okumak için de önemli bir fırsat.
“Hayatta başıma iki korkunç kaza geldi, ilkinde bana bir otobüs çarptı, diğerinde Diego” diyen Frida Kahlo ve ikinci kazanın müsebbibi Diego Rivera’nın, İstanbul’a gelen eserleri Meksika dışına pek çıkarılmamış eserler. Sergi bu anlamda da çok özel.
6 Temmuz 1907’de Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da doğan Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı engelli kalmış. Bu engeliyle baş etmesini bilen Kahlo, genç kızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okumuş. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirmiş. İleride Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları olmuş. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil olunca; güçlü bir kişilik oluşturmaya başlamış. 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirmiş.
Kaza sonrası leğen kemiği kırılıp, omuriliğinden sakatlanan ve vajinası paramparça olan bir kadın. Bu kazanın acısını bir ömür boyu çekip de ‘gık’ demeyen, güçlü kadın Kahlo, ülkenin en nevi şahsına münhasır ressamı olan Rivera’ya âşık oluncaysa kelimenin tam anlamıyla dağılıyor. Bir seferinde şöyle diyor hatta, “Ben sakat değilim, kırgınım.” 

Meksikalı Michelangelo
Her şeye rağmen resim çizmeye devam eden Kahlo aynı dönemde bir gün, ‘Meksikalı Michelangelo’ olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera’yı görmeye ve resimlerini göstermeye gider. Birbirlerini görür görmez âşık olan iki sanatçı 1929’da evlenirler. Daha sonra ABD’ye giden çift Rivera’nın aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar orada yaşadılar.
Kahlo ile Rivera’nın fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve ard arda iki düşük yapan Kahlo, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle ondan ayrıldı ama bir sene sonra yeniden evlenip Kahlo’nun çocukluğunu geçirdiği Mavi Ev’e yerleştiler.
Kahlo’nun da evlilikleri sırasında çeşitli erkeklerle ilişkileri oldu. Bunlardan birisi de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki’ydi.
Sık sık sağlığı bozulan Kahlo, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergiyse ona büyük ün getirdi. 1939’daki Paris sergisi ile övgüler topladı. 1943’te ‘La Esmeralda’ adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi sürdürdü. 1953 yılında Mexico City’de bir kişisel sergi açtı; temmuz ayında sağ bacağı kesildi.
Frida Kahlo’nun 143 resmi var. Resimlerinin 55 tanesi oto-portrelerden oluşuyor. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, ‘gündüzlerinin ve gecelerinin celladı’ olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiş. Kahlo’nun resimleri sürrealist olarak değerlendirilse de o sürrealizmi reddetti. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Kahlo’nun resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı.
Rivera, alkol ve kadın düşkünü bir ressam olarak biliniyor. Bir de doymak bilmez iştahı ve iri cüssesiyle tanınıyor. Zaten Kahlo’nun minyon yapısına oranla aşırı iri görünen Rivera, Kahlo’nun ailesi tarafından ‘Fil’ diye niteleniyordu. Kahlo ise ‘Güvercin’…
‘Acı’ya, ‘aşk’a, ‘bela’ya, artık ne derseniz işte bu denli fena biçimde bulanma istencini hem hayatlarında hem resimlerinde dibine kadar yaşayan iki sanatçı kol kola girmiş Beyoğlu’na geliyor. Nereden baksak tuhaf bir aşk öyküsü…
‘Gelman Koleksiyonu’ndan Frida Kahlo ve Diego Rivera’ başlıklı sergi 23 Aralık-20 Mart tarihleri arasında Pera Müzesi’nde görülebilir.