Dünya Konut Günü

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şube Başkanı Abdullah Bakır, Türkiye'nin acil ihtiyacının güvenli, nitelikli ve yaşanabilir konutlar olduğunu belirtti.

Bakır, Dünya Konut Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye'nin kentleşme ve yapılaşma sorununu çözemediğini, hızla artan nüfusun ve aynı hızla büyüyen kentlerin sorunun daha da derinleşmesine, kronikleşmesine ve içinden çıkılamaz bir noktaya taşınmasına yol açtığını ifade etti.
Ülkede yapılaşma ve kentleşme sürecinin bunun en somut örneğini oluşturduğunu belirten Bakır, "Türkiye sağlıksız ve çarpık kentleşme, kaçak yapılaşma ülkesidir. Mühendislik hizmetinden yoksun yapım sürecinin yol açacağı sonuçlar ise ne yazık ki depremlerle anlaşılmaktadır ki, bu gerçeklik yüzünü derin ve tarifsiz acılarla göstermektedir" dedi.
Türkiye nüfusunun yüzde 98'inin deprem tehdidi altında olduğuna, topraklarının yüzde 95'inin değişik oranlarda deprem kuşağında bulunduğuna dikkat çeken Bakır, şunları söyledi:
"Bu durum, yapılaşmaya ayrı bir önem vermemizi zorunlu kılmaktadır. Ülkemizde 1903 yılından bugüne 26 büyük deprem meydana gelmiş ve 80 bin insanımız hayatını kaybetmiştir. Yakın tarihimizde; 1998 Ceyhan, 1999 Marmara ve Düzce, 2002 Afyon, 2003 Bingöl, 2004 Ağrı depremleri büyük oranda can ve mal kaybına yol açmış, ayrıca ülkemizdeki konut stokunun ne oranda güvenli ve sağlıklı olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır. TÜİK verilerine göre; Türkiye'de konutların yüzde 40'ı kaçak ya da ruhsatsızdır; yapı kullanma
izin belgesi baz alınırsa bu oran yüzde 67'e çıkmaktadır. Bina stokunun yüzde 10'unun yenilenmesi, yüzde 30'unun onarılması gerekmektedir. Konutların yüzde 40'ı oturulabilir değildir. Örneğin Ceyhan depreminde 145 insanımız hayatını kaybetmiş, bin 517 vatandaşımız yaralanmıştır. 48 bini az hasarlı, 19 bini orta ve 9 bini ağır hasarlı olmak üzere yıkılanlar da dahil, 76 bin konut ve iş yeri depremden etkilenmiştir. Başta İstanbul olmak üzere deprem korkusu toplumsal bir travma halini almıştır. Ne yazık ki
bir doğa olayı olan deprem, ülkemizde doğal afete dönüşmektedir. Bunun tek nedeni konut stoğumuzun mevcut durumudur. Konut stoğumuz bu haliyle felakete davetiye çıkarmaktadır."
Konut stoğunun iyileştirilmesi, konutların olası bir depreme karşı güvenli hale getirilmesi gerektiğini, bunun yegane yükümlüğünün kamu idaresinde olduğunu kaydeden Bakır, "Merkezi ve yerel yönetimlerin konut stoğunu iyileştirmek doğrultusunda merkezi ve bütünlüklü kararlar alması, bu kararları hayata geçirmek için bütçe karşılıklarının oluşturulması, insanların sağlıklı ve güvenli yapılarda yaşama hakkının gözetilerek, öncelikli yapılacaklar sıralamasının ilk basamaklarına yerleştirilmesi gerekmektedir.
Sosyal devlet olmanın gereği bu olmasına rağmen, siyasi iktidar bu anlayıştan oldukça uzakta durmaktadır. Yapı stokunun iyileştirilmesi, deprem tehlikesine karşı güvenli, sağlıklı, denetimli yapı üretim sürecinin örgütlenmesi gerekirken, siyasi iktidar tüm kamu olanaklarını TOKİ için seferber etmekte, kentsel değerleri ulusal/uluslararası sermaye gruplarına peşkeş çekmek dışında bir anlamı olmayan kentsel dönüşüm projeleri dışında bir şey önermemektedir" diye konuştu.